12 Ekim 2007 Cuma

Doris Lessing'ten Floş Royal!

Hayatı Meydan Okumakla Geçen Doris Lessing Son 10 Yılda Edebiyat Nobel’ini Alan Tek Kadın Yazar Oldu.
İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün. (Doris Lessing)

Dorris Lessing ya da gerçek adıyla Doris May Tayler İran-Kirmanşah’ta 22 Ekim 1919’da dünyaya geldi. Hayatının ilk altı yılını Tahran’da sert Fransız dadılarla birlikte bir İngiliz kreşinde geçirdi. Lessing’in anne ve babası da Britanyalıydı; babası 1. Dünya Savaşı’nda sakatlanmış, İran Kraliyet Bankası’nda memur olarak çalışmakta; annesiyse hemşireydi. 1925 yılında Tayler ailesi Güney Rodezya’ya (Zimbabwe) taşındı. Yerleştikleri yerde, siyahlar penceresiz evlerde oturuyor, ülkeye yerleşmiş beyazlarsa pencerelerini un çuvallarıyla örtüyordu, bu kara coğrafyada Tayler ailesinin pencereleri ise Liberty perdelerle kapanıyordu. Ayrıca annesinin İngiliz Aristokrasisine öykünen tarafı, evi süsleyen kırmızı ciltli klasikler ve İran halılarıyla belli olmaktaydı. Doris’in annesi, Katolik olmadıkları halde kendisinin sıkı bir eğitimden geçirtmek isteyerek bir Katolik okuluna gönderdi. Fakat uzun sürmedi bu başlangıçta sürekli günahkâr olduklarını yineleyen ve Tanrının başlarına geçirdikleri örtünün dahi altına girdiğini söyleyen rahibelerle dolu okuldan on üç yaşındaki Doris, başarısızlığı sebebiyle ayrıldı. Belki de bu, yazarlık geleceğinin önünü açmıştır. Çünkü belki de o “başarılı” sıfatını istemiyor, öyküler ve şiirler yazmakla yaşıyordu. Okulu bırakmakla kendisini rezil ettiğini söyleyen annesinin “Peki ya şimdi ne yapacaksın?” sorularının ardı arkası kesilmiyordu. Doris’in tek bildiği mutsuz suratlara sahip annesi ve babasına benzemeyecekti. Londra’dan kitaplar sipariş etti. Okudu sürekli okudu. Bir yandan da babasının 1. Dünya Savaşı öykülemelerini dinliyordu. Bu iki etken edebi zeminini hazırlıyordu Lessing’in. On beş yaşına geldiğinde evde daha fazla kalmayacağına kara verdi. Evi terk ettikten sonra kendisini tezgâhtarlık, au-pairlik, sekreterlik ve hemşirelik yapacağı zor günler bekliyordu. Ailesinin karşı tavrına rağmen hemşire olarak çalıştığı mekânın yöneticisi kendisine politik ve sosyolojik kitaplar tavsiye ederek Lessing’in dünya görüşüne katkı sağladı. Ayrık yazma vakti yaklaşıyordu. İlk eseri telif hakkı da aldığı Güney Afrika’da yayınlanan bir dergide çıktı. Düşünceleri gün geçtikçe yoğunlaşan Doris Lessing, “Bir kadının evlenmesi ve çocuk sahibi olması onun için ulaşılacak yeterli şeydir.” Toplumsal yargısından da oldukça rahatsızdı. Bu arada ilk evliliğini yapacağı devlet memuru Frank Wisdom’a âşık oldu. On dokuz yaşında evlendiği Wisdom’dan iki çocuğu oldu. Fakat daha sonraları bir “aşk stajı” olarak tanımladığı bu evliliği oğlunu da alarak sonlandırdı. Kocasını ve Rodezya’yı terk ettikten sonra Salisbury’e yerleşti. Solcu bir kitap kulübüne girdi. İngiltere’ye gelişinden kısa bir süre sonra, küçük bir kasabada yaşayıp da dışlanan bir kadının öyküsünü anlattığı “the Grass is Singing”i yazdı ve büyük bir ilgi topladı. Kalbinin kapısını ikinci defa çalan aşk, göçmen bir Alman Yahudisi olan Gottfried Lessing ile evlendirdi Doris’i. Özel mülkiyeti reddeden bir komün içinde yaşamayı seçen kadınlar ve erkekler birbirlerine ait değildi, ait olamazlardı. Böylelikle “her kadının mutlaka bir kez yaşaması gereken” yeni aşk serüvenlerine girdi, hiç çekinmedi. Vücuduna göre büyük gelen yırtık kazağı ve kot pantolonuyla ucuz kafelerde komünist gazeteler sattı. Edebiyttan pek de hoşlanmayan bir erkekle birlikteliğin beraberinde yalnız kalamamanın verdiği rahatsızlıkla yazmaya vakit ayıramıyordu. Ve ikinci evliliği de hiçbir zaman gerçekten bir KGB üyesi olup olmadığını bilemediği Lessing’in ölümüyle sona erdi. Komünizmi bırakırken kendisini istenmeyen ilan edenlere psikologların “bütün inançlar er ya da geç dine dönüştükleri” tespitini hatırlatacaktı ve hiçbir zaman yaşadıklarından pişman olmayacaktı. 1960’da “ the Golden Notebook” kitabıyla öne çıktı. Feminizmin getirdiği özgürlük rüzgârına inanmış ve hayal ettiği dünyayı getirebileceğini umut etmişti. Kitabının başarısını kadınsılıktan uzak kadın kızgınlığı ile eleştirenlere, “Bu davranışı erkekler gösterdiğinde ödüllendiriliyor, kadınlar gösterdiğinde ise nörotik nefret edilen kişiler olarak suçlanıyor.” Diyerek cevap veriyordu. Kitaplarını 1970’lerde mistizmle, 1980’lerde ise kozmik fanteziyle işledi. Sufi mistizm de etkilendiği başka bir akımdı. Britanya İşçi Partisi Lideri ve Britanya başbakanı Tony Blair, Lessing’e danışmadan ismini Kraliçe tarafından asil ilan edilebilecek listeye ekledi. Lakin, Doris Lessing buna tepki göstererek kendisine verilen “dame” unvanını kabul etmedi. Şimdi 87 yaşında olan Doris Lessing, 2005 yılındaki Harold Pinter’dan sonra Nobel edebiyat ödülünü kazanan ikinci İngiliz yazar oldu. Lessing Avrupa’daki tüm ödülleri kazandığını hatırlatarak poker oyununa gönderme yaptı ve “ Hepsini kazanmaktan sevinçliyim, tümünü… Bu, floş royal.” dedi. 2007 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak bu ödüle ulaşan 11. bayan yazar olan Lessing, “kadın hareketini destansı bir dille anlatan yazar” olarak nitelendirildi.

4 yorum:

Pınar Özcanlı dedi ki...

Zaten beklenıyordu bir kadına verilmesi, pek şaşırtıcı olmadı.

Mavisel dedi ki...

Bir -kadına- verilmesinin beklenmesi utanç verici bir şey bence. İyi yazan hak eden birine verilmesinin beklenmesi iyi bir şeydir ya aslında. Lessing'e iyi yazıyor işte dememiz gerekir de 11. bayan demememiz gerekir, lakin dünya basını işte böyle konuşuyor, ben de böyle harmanladım yazıyı, göze çarpmalı.

Pınar Özcanlı dedi ki...

Ileride belki biz aliriz nobeli, gerci Orhan Pamuk tum hayallerini yikti. Ama bizde ne bir dil var, ne de bende oturup roman yazacak hal. :)

Mavisel dedi ki...

Dur bakalım pes etme, eh ben etmedim :D

eksikhece.com

Artık http://eksikhece.com 'dayız!!!