11 Ekim 2007 Perşembe

Titrek Şarap Dalgaları...



Akşamdan geceye kalan, bulutların gözyaşlarıydı sokakta.

Başını eğdi, solmuş renklerin hakimiyetindeki bir sonbahara daha. Öylece bakmayı tercih etti boş sokaklara. Dizlerini kendine çekip başını cama dayayarak umursamazca davranıyormuş gibi gözükmek, sırf kendi dünyasının içinde kendi için dönüp durmak istedi.

"Benden ötedeler..."

Ağız kısmı kırılmış bir kadehi elinde çevirirken dudaklarını ısırdı. Böyle bir şeydi işte kırık bir kadeh olmak! İçindeki bir kaç damla kırmızı şarap, içinde amaçsızca dönüp dolaşan kan...

"Bir çizgi daha... Gözlerime bak!"

Karakalem kağıtta gitgellerle onu oluşturuyordu. Gözlerine bakmadı. Karşısında titreyen elleri hissetmeyi tercih etti sadece. Bir titrek yüz oluşuverdi kağıtta. Kendisine benzetemedi pek, kendisi daha çirkindi.

"Gözlerim lacivert oluyormuş güneşte, öyle diyorlar. Sence?"

Güneş vurmuyor ki bize, diyecek oldu. Üstelemedi. Lacivertin hüküm sürmediği gözlere baktı donuk bakışlarla. Yüzündeki titrek çizgiler dalgalanmaya başladı. Saçlarını mı savurmakta bu yetenek yoksa...

"Ne zaman bırakacaksın söyle!"

Esrarlı bir mor vurdu pencereye, donuk bakışları alıp götüren, titrek ellerin gözlerine lacivert bahşeden. Bir esaretin altında ezilmekte o eller ve gözler, yiyip bitirmekte tüm çizeceklerini ve göreceklerini. Ölüm zamanı yaklaşıyor esir olarak varolduğu sürece. Bıkmış, tükenmişti...

Kalemi istemsizce elinden bıraktı. Loş odada kendi halinde yuvarlanmaya başlayan kalem kapı dibinde durdu. Ellerinin titremesi artmış, yüz mimiklerine hakim olamıyordu. Başı duvara yaslandı, yere çöktü. Elindeki dalgalı saçlı kızın potresini ona doğru tuttu.

"Sen daha güzelsin... Çizmeyi bıraka..."

Kadehlerin içindeki kadehler dağıldı. Kadeh içindeki şarabı kustu. Kız kendinden geçermişçesine ağlamaya başladı. Dakikalarca sinir krizi geçirir gibi ağladı, kendisini yırtarcasına. İçinde dolup taşan ne varsa hepsi için, titrek ellerin yaşaması için ağladı. Yüzyıllar boyunca o titreyen eller için bir heykel gibi durabilirdi, esrarın perdelediği bu inanılmaz aşkı için ağladı.

"Ne hakkında konuştuğumu biliyorsun! Çizmekten bahseden kim? Böyle olmamalı, böyle bitmemeli yaşam! Seni pembe rüyalar içinde sürükleyen beyaz, beni ve bizi mahveden bir siyah şeytan aslında o!"

Eli kolu yana düştü. Bir titrek cevapsız gölge odadan sıyrılıp geçti. Kalem duvar dibine doğru yuvarlanmaya başladı, önünde bir susam tanesi taşıyan karıncayı ezmeden durdu.

Sokak lambalarının cılız ışıkları altından bir insan geçti, dalgalı saçları düşünerek yolunu bilmeden tekleyerek ıslak kaldırımları eze eze yürüdü. Bir çift donuk ve yaşla dolu bakış mor pencerede ölümüne ağladı.

2 yorum:

Pınar Özcanlı dedi ki...

Bu hikaye sanki biraz daha genişletilse falan diyeceğim, ama şimdi bu durum hikayesi oluyor değil mi bu haliyle, güzel olmuş:) ama ben biraz genişletilmesinden yanayım hala, fotoğraf da iyiymiş ama.

Mavisel dedi ki...

evet bu durum hikayesi :D
Eh resme göre hikaye yazılınca, resim de hikayenin yanında pek güzel duruyor ;)

eksikhece.com

Artık http://eksikhece.com 'dayız!!!