9 Mayıs 2007 Çarşamba

O'nsuz Ben-1

Paltosunun uzunluğu dizlerine ulaşmış, soğuktan çatlamış ellerini, yiyip bitirdiği turnalarını gözükmesin diye ceplerine sokmuş; yükünü yere indirmiş, hamal gibi öne eğik gövdesiyle yürüyor usul usul. Karlı yolları geçiyor bata çıka, düşüncesi görkemli, yaşamı basit.

Bu sefer konuşmaya karar verdim. Aynı yollardan defalarca geçişinin sebebini öğrenmek, gözlerinde yazanları okumak, sesinin yorgunluğunu hissetmek istiyorum. Yorulmak bilmeyen ayaklarına dur demeyi, soluk alış verişlerindeki gizli harfleri ortaya çıkarmak istiyorum. Evet bu sefer karşısına dikileceğim; ürkütücü despotluğundan korkmayarak, buzdan gözlerindeki sıcaklığı yakalayıp düşündüklerimi çekinmeden soracağım. Yok, yok sanırım yapamayacağım. Bana hiç cevap vermeyebilir. Hatta yüzüme bile bakmadan yoluna devam edebilir. Peki o zaman birlikte çay içmeyi teklif ederim. Bunu geri çevirmeyecektir. Küçük bir genç kızı kırmayacaktır eminim. Eminim de onu hiç tanımıyorum ki aslında. Sadece bu sokak boyunca geliş gidişlerini takip ettiğim, benim varlığımdan bile haberdar olmayan birisi.

Onu penceremden değil de bir uçtan bir uca her gün arşınladığı sokağın kenarından izliyordum bu sefer. Bitkinliği daha da bir artmış gibiydi; daha bir solgundu yüzü. Yoksa ışığın ince bakışlarında yansıması mıydı sarı ifadesi? Bugün bir başka atıyordu adımlarını, üstü başı çiçek bahçesinden koparılmış gül gibi kokuyordu. Belki bir bahar yangınıydı kalplerde, belki de bir sonbahar tiryakisiydi fincanlarda. Yanımdan rüzgar gibi esip geçti, atamadım adımlarımı ona doğru. Öyle güzel yürüyordu ki bozamadım, ikili yalnızlığını. Bir süre bakakaldım arkasından, sonra sürüklendim esintisinde. Ama yerimde saydım durdum.

Ertesi gün tekrar gelecektim, bu sefer soracaktım tüm cesaretimle. En güzel kıyafetlerimi giyip en güzel kokumu sıktım, sanki bir davete ya da törene gider gibiydim.

Kalbim öyle hızlı çarpıyor, ellerim terliyor, gözlerimse bakıyor ama görmüyor gibiydi. Ses rengini keşfedecek, gözlerinin derinliğinde boğulacaktım belki de. Ama ne oluyordu anlamıyordum. Etrafta bir sessizlik mi vardı yoksa bana mı öyle geliyordu? Saat de çok geç olmuştu, neden gelmemişti bugün acaba, anlamış mıydı onu takip ettiğimi, yoksa yolunu mu değiştirmişti karşılaşmamak için? “İnsan bir haber verir!” Uf, neler düşünüyorum? Acaba bakkala sorsam belli eder miyim? Bana ne oluyor böyle? Yerimde duramıyorum. Nasıl olur da gelmez.

Beni hayal kırıklığına uğrattı, bütün vücudum bir anda buz kesti, gözlerim bir noktada takıldı kaldı. Bana yapılmış çok büyük bir haksızlıktı bu. Evet, evet öyleydi. Onu tanımasam da izlediğimi fark ediyordu biliyorum. Ağlamamaya söz vermiş gözlerim zorluyordu pınarlarımı; oradan koşarak uzaklaşmak için bir daha asla perdeyi açmamak istiyordum. Düşüncelerimi, sorularımı alıp gidecek bir daha da asla gelmeyecektim.

Umudun kırıldığı, paramparça olduğu bir hüzünle beraber akşam güneşini sırtıma aldım, kaldırımlarla dövüşür gibi hızlı adımlarla yürümeye başladım. Ayaklarım birbirine dolaşırken arkamdan bir sesle irkildim.

“Biraz durur musunuz lütfen?”

1 yorum:

Pınar Özcanlı dedi ki...

Devamını beklediğim bir hikaye Alev,güzel yazmışsın, devamını bekleriz.:)

eksikhece.com

Artık http://eksikhece.com 'dayız!!!